Filofobi
Filofobi, sevgi veya bir başka bireyle duygusal bir anlamda bağ kurma korkusuna verilen genel bir isimdir.
Filofobi Nedir?
Aşk veya aşık olma durumu hayatımızın belki de en güzel ve en şaşırtıcı yanı olarak kabul edilebilmektedir. Bu durum yine bazı durumlarda bir o kadar da korkutucu olabilmektedir. Aşk veya âşık olmaya karşı birtakım endişeler normaldir. Birtakım insana göre âşık olma düşüncesi oldukça korkutucu olabilmekle beraber, bazı bireylerde bu duygu aşırıya kaçabilir.
Filofobi, sevgi veya bir başka bireyle duygusal bir anlamda bağ kurma korkusuna verilen genel bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bireylere karşı duygusal bağ kurma sorunu olan bireylerinde tedavi edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde günlük hayatı sıkıntıya sokabilecek birtakım sorunlara yol açabilmektedir.
Filofobi Belirtileri Nelerdir?
Filofobi adı verilen durum, standart bir yaşam kaygısının ötesinde, mantıksız bir şekilde aşık olmaya karşı hissedilen korku durumudur. Filofobi durumu yoğun bir şekilde hissedildiği için, sosyal yaşantıyı ciddi anlamda etkilemektedir. Filofobili bireylerde ilgili belirtiler çeşitlilik gösterebilmektedir. Bu bireylerde aşık olmayı düşünürken hem fiziksel hem de duygusal birtakım tepkiler görülebilmektedir.
- Bu bireylerde “yoğun bir şekilde korku ve panik duyguları” hakimdir.
- Filofobili bireyler sosyal yaşantılarında genellikle “kaçınma” duyguları ile hareket etmektedirler.
- Karşı cins bir birey ile iletişim halinde “aşırı terleme ve hızlı kalp atımı” durumu görülebileceği gibi, bu esnada “nefes almada ciddi anlamda zorluk” durumu da görülebilmektedir. Bu belirtiler özellikle hoşlanılan kişi ile karşılaşma anında daha şiddetli olarak yaşanmaktadır.
- Filofobili bireylerde ilgili durumlarda “mide bulantısı” gibi belirtiler de görülebilmektedir.
Bu bireyler aşık olma üzerine hissettikleri duyguların genellikle mantıksız olduğunun farkındadır. Fakat bu mantıksız duyguların kontrolü açısından oldukça özgüvensiz olan bu bireyler, genellikle bu durumu kontrol altına alamayacaklarını düşünmektedirler.
Filofobi adı verilen bu durumu sosyal anksiyete olarak değerlendirmek doğru olmayacaktır. Ancak bilinmelidir ki, filofobisi olan birtakım bireylerde aynı zamanda sosyal anksiyete bozukluğu da görülebilmektedir. Sosyal anksiyete bozukluğu olan birey, sosyal durumlarda ciddi anlamda, olması gerekenden fazla bir korkuya kapılmaktadır. Ancak filofobisi olan bireylerde bu durum daha farklı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Filofobi Nedenleri Nelerdir?
Filofobinin başlaması için tetikleyici birden fazla neden olmakla beraber, filofobinin bilinen en önemli nedeni arasında “acılı ayrılıklar” gösterilebilmektedir. Örnek olarak yeni bir insanla tanışan bireyler, zamanla o insanlar ile ne kadar çok ortak yönlerinin olduğunu fark etmektedirler. Zamanla beraber bu insanların birbirine aşık olması sonucunda, her şey tam anlamıyla istediğiniz gibi gitmeyebilmektedir. Travmatik bir ayrılma sonucunda ne yazık ki artık diğer ilişkilerinizde, yine aynı duygular hissedemeyebilirsiniz. Hatta bazı durumlarda yaşadığınız kötü tecrübeler dolayısıyla, aynı duyguları yaşamamak adına bu tarz bir duygusal bağdan uzak durabilirsiniz.
Filofobinin bilinen bir diğer nedeni olarak küçük yaşlarda aile ile olan iletişim gösterilebilmektedir. Küçük yaşlarda ailenin çocuklarla olan iletişiminde “eğer dediğimi yapmazsan kimse seninle konuşmaz veya dediğimi yapmazsan kimse seni sevmez” tarzındaki cümleleri, ilerleyen yaşlarda bu bireylerin filofobik olma ihtimalini arttırmaktadır. Özellikle travmatik bir ilişki sonrasında, küçük yaşından itibaren bu şekilde cümleler duyan bireylerde filofobi gelişme ihtimali daha da artmış olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine yapılan bazı araştırmalar göstermiştir ki, filofobiye neden olan birtakım genetik faktörler de mevcuttur. Genetik faktörlere ek olarak beyin yapısındaki veya beyin işleyişindeki birtakım problemler sonucunda da filofobi gibi bir durum ile karşı karşıya kalınabilmektedir.
Filofobi Teşhisi
Filofobi adı verilen klinik durumun Amerikan Psikiyatri Birliği Kliniği El Kitabında yer almamasından dolayı, resmi bir şekilde tanısı konulamamaktadır. Fakat hastaların daha öncesinde de benzer sorunlar yaşaması, hoşlandığı kişilere karşı iletişim esnasında panik yaşaması, terlemesinin artması, kalp hızının aşırı derecede artması gibi durumların olması filofobi tanısını desteklemektedir. Bu bireyler, diğer sosyal ilişkilerinde sosyal anksiyete bozukluğu olan bireyler kadar sorun yaşamamaktadırlar. Sosyal anksiyete bozukluğundan bu konuda ayrılan filofobi durumu için ek bir tahlil veya görüntüleme yöntemi gerekmemektedir.
Filofobi Tedavisi
Filofobi tedavisinde “Bilişsel – Davranışçı Terapisi” uygulanabilmektedir. Bilişsel davranış terapisi olarak bilinen bu yöntemle bireylerin korkularıyla baş etmeleri sağlanabilmektedir. Bilişsel davranış terapisinin altında, korkunun kaynağına yönelik olumlu olmayan düşünceleri, inançları ve tepkimeleri değiştirmek yatmaktadır. Bazı durumlarda ise bilişsel davranışçı terapiye ek olarak birtakım medikal ilaçların da tedaviye eklenmesi söz konusu olabilmektedir. Bu ilaçlar genellikle SSRI adı verilen vücutta serotonini arttırıcı ilaçlar olarak bilinmektedir. Bu ilaçlar dışında MAO İnhibitörleri olarak bilinen ilaçlar da tedavide kullanılabilmektedir.
Filofobi Tedavi Edilmezse
Filofobi veya aşık olma korkusu olarak bilinen klinik durum tedavi gerektirmektedir. Tedavisiz kalan filofobi durumunda sosyal yaşamı etkileyen ciddi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunların kesinlikle hafife alınmaması gerekmektedir. Hafife alındığı durumlarda ne yazık ki intiharla sonuçlanabilecek olan filofobi durumu aynı zamanda uyuşturucu ve alkol kullanımında artışa neden olabilmektedir. Bu durumlara ek olarak tedavisiz kalmış filofobi olgularında depresyon ve anksiyete bozukluğu gelişme riski oldukça artmış bir vaziyette karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla filofobi adı verilen klinik durum kesinlikle önemsenmelidir ve bu durumun bir uzman tarafından tedavi edilmesi gerekmektedir.
Filofobiye Ne İyi Gelir?
Filofobili bireylerin sosyal çevreden desteğe ihtiyacı bulunmaktadır, bu yüzden bu bireyler çevreleri tarafından aşağılanmamaları veya izole edilmemeleri gerekmektedir. İzole edilen veya dışlanan filofobili bireylerde depresyon, anksiyete ve intihar riski artmaktadır. Bu bireylere karşı yaklaşımın ne olduğu hakkında net bir bilgi sahibi değilseniz, filofobili bireylere onlara nasıl davranmanız gerektiği hakkında sorular sorabilirsiniz.
Bu bireylere durum ne olursa olsun yapmaya hazır olmadıkları durumlar için baskıda bulunmamak gerekmektedir. Bu bireyler için uygun görüldüğü takdirde, yardım aramaları için teşvik ediniz. Bu sayede ilgili fobileri hakkında daha güvenli olacaklardır ve bu durum sonucunda da tedaviye yanıt oranları artacaktır.
Filofobiye Ne İyi Gelmez?
Filofobili bireylerin ciddi anlamda desteğe ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu bireylere yapılacak en büyük kötülük, bu bireyleri toplum dışına itmek olacaktır. Toplum dışına itilen veya aşağılanan bireylerde ciddi birtakım problemler gelişebileceği için, sosyal izolasyon bu bireylere kesinlikle iyi gelmemektedir. Bu bireylerde intihara, depresyona ve benzeri durumlara artmış bir eğilim olduğu için, bu bireylerin sosyal açıdan desteklenmesi hayati bir önem taşımaktadır.
Filofobi İlaçları
Filofobi tedavisinde bilişsel davranışsal terapi kullanılmaktadır ve bilişsel davranış terapisine ek olarak birtakım medikal tedaviler kullanılabilmektedir. Medikal tedavide Serotonin Geri Alım İnhibitörleri olarak bilinen SSRI’lar ve MAO – İnhibitörleri kullanılmaktadır.
SSRI İlaçlar: SSRI ilaçlara örnek olarak Fluoksetin, Paroksetin, Sitalopram, Sertralin ve Fluvoksamin gösterilebilmektedir. Bu ilaçlardan Fluoksetin, yarı ömrü en uzun SSRI olarak bilinmektedir. Fluoksetin ve Fluvoksamin etken maddeli ilaçlar karaciğerde CYP adı verilen enzimi bloke ederek, birçok anti – depresan ilacın yıkımının azalmasına neden olarak, etkilerini arttırmaktadırlar.
SSRI grubu ilaçlar aynı zamanda depresyon ve yaygın anksiyete bozukluğu durumunda da kullanılabilen ilaçlardır. Bu durumlara ek olarak takıntı olarak da bilinen obsesyon durumlarında, panik bozukluğu durumlarında, adet öncesi gerginlik durumlarında ve migrenden korunmak için de kullanılan bu ilaçların birtakım yan etkileri bulunmaktadır. Bu ilaçların tansiyon düşürücü ve kalbe olan etkileri oldukça minimal olarak bilinmektedir. En sık yan etki olarak “bulantı – kusma” ve “ishal” görülürken, bu etkilere ek olarak libido azalması gibi durumlara da neden olabilmektedir. Libido azalmasının yanı sıra geç boşalmaya da neden olan bu ilaçların dikkatli bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Kilo aldırıcı etkileri düşük olan bu ilaçların serotonini arttıran ilaçlarla beraber kullanılmaması gerekmektedir.
Vücutta serotonini arttıran ilaçlarla beraber kullanılmaları durumunda serotonin sendromuna neden olmaktadırlar. Serotonin sendromu tansiyon yükseliği, reflekslerde olması gerekenden fazla bir şekilde artış, koma, ateş gibi belirtilerle karakterize klinik bir durum olarak literatürde yerini almaktadır.
Moklobemid: Mono – Amin – Oksidaz A veya kısa adıyla MAO – A enzimini bloklayan bu ilacın etkisi hızlı başlamaktadır. Yarı ömrü diğer ilaçlara göre kısa olmasından dolayı, bu ilacın günde 2 – 3 defa kullanılması gerekebilmektedir. SelektifSerotonin Geri Alım Blokörü olarak bilinen SSRI etken maddeli ilaçlarla beraber kullanılmaması gereken bu ilaçların dikkatli kulanılması gerekmektedir.
Tranilsipromin: Mono – Amin – Oksidaz A ve Mono – Amin – Oksidaz B adı verilen enzimleri geri dönüşsüz bir şekilde bloklayan bu ilacın SSRI etken maddeli ilaçlarla beraber kullanılmaması gerekmektedir. Aksi takdirde artan serotonine bağlı olarak, vücutta serotonin sendromuna neden olabilmektedirler. Tranilsipromin etken maddeli ilaçların aynı zamanda peynir, şarap gibi tiraminden zengin yiyecek ve içeceklerle beraber de alınmaması gerekmektedir. Aksi takdirde “hipertansif krize” neden olabilecek olan bu ilaçların da oldukça dikkatli bir şekilde kullanılması gerekmektedir.
Fenelzin: Fenelzin etken maddeli ilaçlar da genel yapı olarak tranilsipromin etken maddeli ilaçlara benzerlik göstermektedir. Fenelzin etken maddeli ilaçlar Mono – Amin – Oksidaz
A ve Mono – Amin – Oksidaz B isimli enzimleri bloklayarak etkisini göstermektedir. Bu enzimlerin bloklanması sonucunda vücuttaki serotonin miktarı artmaktadır. Dolayısıyla fenelzin etken maddeli ilaçların, serotonini arttırıcı diğer ilaçlarla beraber kullanılmaması gerekmektedir. Fenelzin kullanan bireylerin peynir ve şarap tüketimine de dikkat etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde “ciddi bir şekilde tansiyon yüksekliğine” neden olabilecek olan bu ilaçların, oldukça dikkatli bir şekilde kullanılması gerekmektedir.
Selejilin: Selejilin etken maddeli ilaçlar genel özellik olarak Tranilsipromin ve Fenelzine benzemektedir. Düşük dozlarda sadece Mono – Amin – Oksidaz A enzimini bloklayan bu ilaç, yüksek dozlarda Mono – Amin – Oksidaz A ve Mono – Amin – Oksidaz B enzimini bloklamaktadır. Dolayısıyla düşük dozlarda kullanılınca Parkinson Hastalığını tedavi eden bu ilaçlar, yüksek dozda kullanılınca depresyonu tedavi etmektedir. Bu ilaçların da tıpkı Tranilsipromin ve Fenelzin etken maddeli ilaçlar gibi dikkatli bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Vücutta serotonini arttırıcı ilaçlarla beraber kullanılmaması gereken bu ilaçların, hipertansif krize neden olabileceği unutulmamalıdır.
Filofobi İçin Hangi Doktora Gidilmelidir?
Filofobi aşık olma korkusu olarak tanımlanabilmekte olan psikolojik bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşık olmaya karşı ciddi anlamda korku hisseden bireylerin, hoşlandığı kişiyle iletişim halinde aşırı terleme, nefes darlığı veya aşırı derecede kaygı hisseden bireylerin Psikolog veya Psikiyatrist terapisine yönelmesi gerekmektedir. Hoşlanılan kişiye karşı birtakım kaygıların olması tabii ki normaldir. Fakat bu durumun sürekli bir şekilde yaşanması halinde bir terapiye ihtiyaç duyulduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.